Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eğitim Sistemi

9 senelik eğitim hayatım boyunca, sistemden şikayet etmediğim tek bir ân bile olmadı. Hafızanızın derinliklerine ulaşmaya çalışıp, okul hayatınızı düşünseniz sizin de bana hak vermeniz oldukça mümkündür. Ülkemizdeki çoğu sıkıntının baş gösterdiği, birleştiği noktadır eğitim sistemi. İnsanlar neden öğrenmeye aç değildir ülkemizde? Her şey apaçık ortadayken bu bir soru niteliği bile taşımamalı. Senelerdir bize gösterdikleri, kucağımıza fazlasıyla yükledikleri bu ağır yükler yüzünden hiçbir şeyden zevk alamaz olduk. Eğitimden bıktık, çalışmaktan sıkıldık, hayattan bunaldık. Çoğu zaman belki en sevdiğimiz ders bile en büyük düşmanımız oldu. Halbuki bunların bize azar azar, sindirerek verilmesi gerekmez miydi? Eğitim sistemi, sadece ders demek değildir. Eğitim; sanat, tarih, edebiyat, şiir demektir. Eğitim hepsini kapsar. Ülkemizdeki en büyük eksik de budur zaten, her şeyi ders sanarız. O kadar sıkılmışızdır ki çünkü, artık her şey gözümüzde büyür. Eğitim sistemi ne kadar güçlüyse, o ülke g

Sait Faik Abasıyanık Müzesi

Uzun zamandır ismini çokça duyup, bir türlü okumaya vakit ayıramadığım bir yazardı sait faik. Gitmeden önce kitabını okumamın, daha iyi olacağını düşünüp "Lüzumsuz Adam" gibi bir başyapıtını aldım fakat hâlâ okumaya vaktim olmadı. Müzeye girdiğinizde, tüylerinizin diken diken olduğunu hissetmek zor olmazdı. Her ne kadar çok ünlü bir yazar da olsa, ölmüş bir insanın evini gezip o evde bıraktığı hisleri koklamak, müze gezmekten çok daha başka bir duyguydu. bu hissi tattığım çok nadir anlardan biriydi. Evdeki göz alıcı tüm eşyalar bir yana, öyle güzel manzarası vardı ki.. Böyle bir manzara her insanı elbette şair ederdi, göğüs kafesinde kalp taşımayan bir mahluku bile.. Sait Faik'in adım attığı toprağa bastığınızı, dokunduğu yerlere elinizin değdini hissetmek bile sizi bu küçük adaya bağlamaya yeterdi. Evet, belki diğer adalar kadar bir ihtişamı yoktu, belki onlar kadar büyük ya da gösterişli değildi. Ama kalbimde daima ayrı bir yeri olacaktı. "Bir insanı sevmekle başla

Lütfi Bergen

"Bekarlık ülkemiz için büyük bir derttir." Peki ama neden? Geçmişten bugüne kadar aile toplumun en temel unsurudur. İnsanlar güvenecek, sığınacak ve yardımlaşacak birilerine her zaman ihtiyaç duyar. Biz de bu ihtiyacımızı ailelerden karşıladığımızı düşünürüz, peki gerçekten öyle midir? Evlilik Türk toplumunda büyük yer kapsar, bekarlık bir kabus gibidir. Bizim bakış açımıza göre bekarlık bir tercih meselesi değil, yalnızlıktır. Hayata devam etmek için gerçekten bir partere ihtiyaç var mıdır yoksa böyle gelmiş böyle gidiyor mudur bu evlilik furyası. Yani  bugüne kadar evlilik ve aile kurmanın bir gereklilik olduğunu öğrendiğimiz için midir bu evliliğe düşkünlük? Yoksa  gerçekten birilerine ihtiyaç duyuyor ve bu kişilerin sadece evlilik yoluyla kazanabileceğini mi düşünüyoruz? Birçok araştırmaya göre bekar insanlar daha mutlu ve daha sosyal. Tekrar ediyorum bekar, yalnız değil. Ama daha önce de dediğim gibi biz bekarlığı yalnızlık olarak görüyoruz ve bunun değişmes

MUTLU YAŞAMIN ZOR BASAMAKLARI

          Mutlu Yaşamın Zor Basamakları          Eğitim sistemi ve koşulları günümüz Türkiye'sinde oldukça zor ve uzun bir uğraş gerektiren süreçtir. Bu sürecin sonunda da genel sonuç oldukça üzücüdür.           Geçmiş zamanda üniversitelere girişin ve gelişim sürecinin sonunda gerekli istihdamın daha kolay sağlandığı söylenir. Günümüzde çok fazla üniversite açılması, bölümlerin çoğaltılması ve eğitim seviyesinin yükseltilmesi bir başarı gibi gözükürken bir yandan da yükseltilen bu seviye ülke genç nüfusunun yüzdelik dilimine büyük oranda pay verirken eğitimini tamamlayan ve iş dünyasına mesleğini icra etme kısmına gelen mezunlar için tam bir kaos oluşturmaktadır.            En kutsal ve değerli meslek olan öğretmenliği ele alacak olursak ; 4 yılık fakülte, pedogojik formasyon ve eğer yüksek ve doktora yükselmesi yapmadan mesleğine atılmak isteyen bir öğretmenin önünde yine ciddi aşılması gereken bir sınav engeli çıkmaktadır. Bu sınavı da aştığını varsayarsak atanma ve bö

Lütfı Bergen (Benim düşüncem)

Benim düşüncem; Üniversite okuyanların okumak için büyük şehirlere gelmeleri şehirleri pahalaştırıyor. Şehirler pahalaşıncada okulu bitiren kişilerin evbark sahibi olmakta zorlanıyor.  Bu yüzden de türkiyenin bekarlık oranı giderek artmaktadır. Bu pahalaşmadan dolayı paranız olsa bile fakir gibi hissediceksiniz. İnsanlar pahalı yaşam yüzünden ihtiyaçlarını kredi çekerek karşılıyolar. Aldıkları şeyin kredisi bittiğinde o eşya eskimiş oluyo ve yenisini almak istiyosunuz bu da borçlanmaya sebep oluyor. Bu borçlanmaya birlikte hayatınızı borç ödeyerek geçiriyosunuz. Unutmayın ki; Mal insana hükmetmek için değil hizmet etmek, zamanı bereketlemdirmek içindir. Yazımın başında büyük kentlere göçten bahsetmiştim. Bu göçler yüzünden nüfus kalabalıklaşıyor. Bu kalabalıklaşmaktan trafikte büyük etkileniyor.                                                          Samet Durak                                                             9-i      243

Ülkemizde Eğitim

Öncelikle benim  "üniversite egitiminin yaygınlaşması genç nüfusun istihdama katılmasını engeller" sözünden anladığım ; Bir üniversite öğrencisi kaç sene üniversite okuyor .Hazırlık desen ayrı ,yüksek lisans desen ayrı bir dert, birde kalma derdi var ,eğer  istediğin meslek çıkmassa veya istediğin bölüm istediğin şehir bir daha  hazırlanıp birdaha sınava    giriceksin .Yani ülkemizde eğitim şartları çok zor.Hani diyelim sınavı geçtin istediğin bölümü bitirdin burun herşeyi yaptin okul bittikten sonra bir de meslek bulma derdi çıkıyor. Mesela öğretmenler kaç yıl atanmayi bekliyorlar .Bu konuya benim yakın cevremden örnekler var.Benim kuzenim 6 yıl üniversite okudu . 5 yıldır atanmayi bekliyor. Bu konuya söyle bir çözüm bulunabilir. Örneğin belli yasa gelen öğretmenleri mesela 40 yaşına gelen öğretmenleri tahin de etmiceksin mesleklerine son vereceksin .Bu konuya ancak böyle çözüm alınabilir.Mesela benim kuzenim şu anda garsonluk yapıyor.Belki ataması geldiğinde belli başl

Mıskal müzik aleti nedir?Nasıl ortaya çıkmıştır?

                   MISKAL VEYA MUSİKAR Organolojinin "çok borulu flütler" arasında incelediği çalgılardandır. İnsanoğlunun icat ettiği en eski çalgılardan olan çok borulu flütler, bir zamanlar yeryüzünün hemen hemen bütün bölgelerinde kullanılmıştır. Organologların Pan flütü diye de adlandırdığı çok borulu flütlerin büyük çoğunluğunda boruların alt tarafı kapalıdır. Günümüzde Romanya’da, Kore’de ve Güney Amerika ülkelerinde farklı biçimleri yaygındır. Osmanlıca mıskal sözcüğünün, Farsça musikar’ın bozulmuş biçimi olduğu sanılıyor. Birçok başka çalgı gibi mıskal de Osmanlılara İran’dan gelmiştir. Yapı bakımından Rumen nai’sinden farksız olan mıskal, Türk müziğinde XVIII. yüzyılın ortalarına kadar büyük rağbetle kullanılmış, sonra terk edilmiştir. Mıskalin iki boyu vardı. Büyük olana şah mansur, küçük olana ise küçük mansur denirdi. Daha çok dindışı müzikte kullanılan mıskal, kapalı mekânlarda tek üflemeli çalgı olarak veya ney ile bir arada çalındığı gibi açık

ORHAN VELİ KANIK ESERLERİ

                      ORHAN VELİ KANIK ESERLERİ     Orhan Veli'nin Eserleri Şiir: Garip (Oktay Rıfat ve Melih Cevdet'le 1941), Garip (yalnız kendi şiirleriyle, genişletilmiş 2. baskı, 1945), Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947), Karşı (1949). Ölümünden sonra, şairin kitapları bir arada, kitaplarına girmeyen şiirlerle birlikte Orhan Veli, Bütün Şiirleri (1951) adıyla basıldı. Sonraki yıllar yeni basımları yapıldı. Düzyazıları, eleştiri ve hikayeleri: Nesir Yazıları (1953), Denize Doğru (1970), La Fontaine'in Masalları (49 fabl manzum çeviri, 1943, YKY 2003), Nasrettin Hoca Hikayeleri (72 fıkra  manzum  çeviri, 1949, YKY 2003). Bütün Eserleri Edebiyat Dünyamız (düzyazı, konuşma, 1975), Bütün Yazıları (1982; 1. cilt Sanat Edebiyat Dünyamız, 2. cilt Bindiğimiz Dal). Bütün Şiirleri (1975). Çeviri Şiirler (der. Asım Bezirci, 1982). 2003'te Yapı Kredi Yayınları tarafından bütün şiirleri ve öteki eserleri yeniden yayınılanmaya b