Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Voleybol nedir? Nasıl oynanır?

                                                        Voleybol Voleybol, altışar kişiden kurulan iki takım arasında oynanan, topu en fazla üç pas yaparak filenin üzerinden karşı tarafa geçirmeyi ve rakip takımın sahasına düşürmeyi amaçlayan bir takım oyunudur. 1885 yılında ABD’de icat edilen voleybolun mucidi Holyoke YMCA isimli okulda Beden Eğitimi Öğretmenliği yapan Wiliiam Morgan’dır. Morgan, basketbol topunun iç lastiğini kullanarak böyle bir oyun tasarlamış ve ilk oyunu da öğrencilerine oynatmıştır. ABD’nin I. Dünya Savaşı’na katılmasıyla birlikte voleybol Amerikan askerleri tarafından Avrupa ve Uzakdoğu’da da oynanınca dünyaca ünlü bir oyun haline gelmiştir. Takvimler 1964’ü gösterdiğinde ise voleybol Tokyo Olimpiyatları’nda kendine ilk kez yer bulmuştur. Sovyetler Birliği 1991 yılındaki çöküşüne dek voleybolda dünyadaki ağırlığını korumuştur. Yazımızda sırayla voleybol nasıl oynanır, voleybol kuralları ve voleybol oyuncularının özellikleri neler olmalıdır konularına de

TURGUT UYAR'IN 'GÖĞE BAKMA DURAĞI' İSİMLİ ŞİİRİ

      Göğe Bakma Durağı İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar Şu aranıp duran korkak ellerimi tut Bu evleri atla bu evleri de bunları da Göğe bakalım Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım İnecek var deriz otobüs durur ineriz Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda Beni bırak göğe bakalım Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor Seni aldım bu sunturlu yere getirdim Sayısız penceren vardı bir bir kapattım Bana dönesin diye bir bir kapattım Şimdi otobüs gelir biner gideriz Dönmiyeceğimiz

TURGUT UYAR KİMDİR?

                TURGUT UYAR KİMDİR?        Turgut, 4 Ağustos 1927’de Ankara’da doğduğunda annesi Fatma Hanım ve babası Hayri Bey, ona  "Ahmet Turgut Uyar"  adını verdi. Altı kardeşten beşincisi olarak dünyaya gelmişti.Turgut babasını özleyerek büyüyen bir çocuktu. Çünkü babası Hayri Bey, Osmanlı döneminde kolağası rütbesine kadar gelmiş bir harita subayıydı ve ailesinden uzaklardaydı. Bu uzaklık Turgut’un içinde bir yara olmuştu, sessizliği, derinliği işte bu yüzdendi. Özlemini duyduğu şeylerin gölgesinde bir yanının eksik kaldığını hissediyordu. Göz pınarlarında her an düşecekmiş gibi bekleyen bir damla vardı sanki .     Annesi Fatma Hanım ise akıllı ve güzel bir kadındı.Annesi her zaman Turgut'un yanındaydı ve bu yüzden çok şanslıydı. Yıllar sonra çocukluğundan bahsederken 'Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır.Ağabeyim bana sataştıkça annem: 'yapma oğlum derdi ona, 'o içli bir çocuk'. 1931’de Hayri Bey emekli oldu. Böylece Uyar ailesi d

Futbol nedir?Nasıl oynanır ?

                                       FUTBOL Futbol 11’er kişilik iki takım arasında oynanır ve kendine özgü kuralları vardır. Oyunun amacı, topu rakip kaleye sokmaktır. Topu elle ve kolla oynamak kesinlikle yasaktır, ama kafa ile ya da kurallara uygun olarak bedenin herhangi bir yeriyle topa vurulabilir. Yalnızca kaleciler belirlenmiş bir alan içinde topu elle tutabilir. Futbolcular kendi takımının simgesi olan forma giyerler. Her oyuncunun forması üzerinde farklı bir numara yazılıdır. Yalnızca kaleciler, öbür oyunculardan kolayca ayırt edilebilmesi için farklı renkte forma giyer. Bütün futbolcular, bu oyun için uygun biçimde üretilmiş özel ayakkabılar krampon) kullanırlar. Futbol Saha Ölçüleri Nedir? Futbol alanı dikdörtgen biçiminde, uzunluğu 90-120 metre, genişliği ise 45-90 metredir. Ancak uluslararası maçlarda bu ölçüler uzunluk 100-110 metre, genişlik 64-75 metredir. Uzun kenarlara taç çizgisi, kısa kenarlara kale çizgisi denir. Futbol sahasında taç çizgisi kale çizg

Annem İçin - Şiir

Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin Bir yığın toprakla bir parça mermer Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin. Bir yığın toprakla bir parça mermer, Üstünde yazılı yaşınla, adın; Baş ucunda matem renkli serviler Hüznüyle titreşir sanki hayatın. Seni gömdük anne yıllarca evvel Göz yaşlarımızla bu ıssız yere Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel Matem dağıtırken hasta kalplere. Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun Hüznüyle erirken Dicle de sessiz, Öksüzlük denilen acıyla vurgun Bir başka ölüydük bu toprakta biz                       Ahmet Hamdi Tanpınar

Nazım Hikmet Ran'ın "Ben Senden Önce Ölmek İstiyorum"adlı şiiri

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTİYORUM Ben  senden önce ölmek isterim.  Gidenin arkasından gelen  gideni bulacak mı zannediyorsun?  Ben zannetmiyorum bunu.  İyisi mi, beni yaktırırsın,  odanda ocağın üstüne korsun  içinde bir kavanozun.  Kavanoz camdan olsun,  şeffaf, beyaz camdan olsun  ki içinde beni görebilesin...  Fedakârlığımı anlıyorsun:  vazgeçtim toprak olmaktan,  vazgeçtim çiçek olmaktan  senin yanında kalabilme

Nazım Hikmet Ran'ın hayatı

                   Nazım Hikmet'in hayatı Nâzım Hikmet 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu (aile çevresinde 40 gün için bir yaş büyük görünmesin diye bu tarih 15 Ocak 1902 olarak anılmış, kendisi de bunu benimsemiştir), 3 Haziran 1963'te Moskova'da öldü. Baba tarafından dedesi Nâzım Paşa valiliklerde bulunmuş, özgürlükçü, şairliğe yatkın bir kişiydi. Mevlevi tarikatındandı. Anayasacı Mithat Paşanın yakın arkadaşıydı. Babası Hikmet Bey ise Mekteb-i Sultani (sonradan Galatasaray Lisesi) mezunu, önce ticaret yaşamını denemiş, başaramayınca Kalem-i Ecnebiye'ye (dışişleri) bağlanmış bir memurdu. Nâzım Hikmet 1917'de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi'ni 1919'da bitirip Hamidiye kruvazörüne stajyer güverte subayı olarak atandı. O yılın kışında son sınıftayken geçirdiği zatülcenp hastalığı tekrarladı. Aile dostu olan Deniz Hastanesi Başhekimi Hakkı Şinasi Paşa'nın gözetiminde iki ay süren bir tedavi döneminden sonra, kendisine iki ay da evd

A'dan Z'ye Koleksiyoncu

  Bu yazımda, uzun zamandır anlatılan ve anlatıldıktan bir süre sonra başka kişiler tarafından gerçekleştirilmiş bir efsaneyi anlatmak istiyorum. Koleksiyoncu.. Bu efsanenin farklı türleri olsa da en yaygın bilineni insan vücudundan parçalar biriktirerek onları cam kavanozda sergileyen komşular.. Bunun nasıl gerçeğe döndüğünü aktarmadan önce gelin biraz yorum yapalım. Efsane ilk anlatılmaya başlandığında pek çok garip olayla bağdaştırılmış aslında. Fakat en ilgi çekicisi size bahsettiğim vücut parçaları ile alakalı olanı olmuş. O zamanki doğruluğu net bilinmiyor. Koleksiyoncu lakabını taktıkları kişinin genelde vücut parçalarını ayırmak için kömürlük gibi yerleri tercih ettiği söyleniyor. Kim bilir, belki de o yıllarda çocukları kömürlüklerden uzak tutmak için bile uydurulmuş olabilir. Eğer uydurulmuşsa, kurgulayan kişinin hayal gücü hayranlık verici. Yıllarca konuşulan bir efsaneyi kurgulayabilmek her yiğidin harcı değil.   İlk zamanlarında var oluşuna bir efsane olarak de

ORHAN VELİ KANIK/İSTANBUL'U DİNLİYORUM

                                                  İSTANBUL'U DİNLİYORUM   İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geç

Necip Fazıl KISAKÜREK/AĞLAYAN ÇOCUKLAR

   AĞLAYAN COCUKLAR Kafesli evlerde ağlar çocuklar, Odalarda akşam olurken henüz. O zaman gözümün önünde parlar, Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz. Ne vakit karanlık kaplasa yeri, Başlar çocukların büyük kederi; Bakınır, korkuyla dolu gözleri: Ya artık bir daha olmazsa gündüz? Gittikçe kesilir derken sedalar, Gece; bir siyah el gözümü bağlar; Duyarım, içime sığınmış, ağlar, Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz.

Necip Fazıl KISAKÜREK/Kaldırımlar

      KALDIRIMLAR Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum! Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun

Aşık Veysel'in Sazıma adlı şiiri

                    SAZIMA Ben gidersem sazım sen kal dünyada Gizli sırlarımı aşikar etme Lal olsun dillerin söyleme ya da Garip bülbül gibi ah-u zar etme Gizli dertlerimi sana anlattım Çalıştım sesimi sesine kattım Bebe gibi kollarımda yaylattım Hayali hatır et beni unutma Bahçede dut iken bilmezdin sazı Bülbül konar mıydı dalına bazı Hangi kuştan aldın sen bu avazı Söyle doğrusunu gel inkar etme Benim her derdime ortak sen oldun Ağlarsam ağladın gülersem güldün Sazım bu sesleri turnadan m'aldın Pençe vurup sarı teli sızlatma Ay geçer yıl geçer uzarsa ara Giyin kara libas yaslan duvara Yanından göğsünden açılır yara Yar gelmezse yaraların elletme Sen petek misali Veysel'de arı İnleşir beraber yapardık balı Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı Ben babamı sen ustanı unutma